Diğer sorun da şuydu: Gelecek, gökteki bulutlar gibi uzaktı. Hatta sonsuz uzak. Hatta gelecek diye bir şey yok gibiydi. Olup olmayacağı belirsiz, müphem bir gelecek uzanırdı insanın önünde. Ama nasıl oluyor da insan geçmişe dalıyordu? Adeta onu geleceğe doğru taşıyordu. Bir anın içinden nasıl sıyrılıyor da, şimdi olmayan zamanın iki kanadına tutunabiliyordu?
Autor: Mustafa Ulusoy