The child had indeed shut up but all the questions that had accumulated on his tongue circulated in his mouth, moved through the passages of his nose and climbed up from there to tickle into his teardrop ducts, so in his moss green pupils, curious, insistent, accusing sparks of questions continued to light up and fade away like fireflies flitting about on summer nights.
Elif ShafakKoca bir ömrün yorgunluğu... İsmihan Kadın bu akşam ölümü düşünüyordu. Hokkagülü İfakat'ın gözlerindeki
yıldızlarsa ona gençlik demlerini hatırlatıyordu. Gizliden gizliye gıpta ediyordu bu hodbin ve hırçın Kadın'a. Akrep Arif mahallesinde aslını inkâra yeltenmeyen bir tek o kalmıştı ne de olsa. İsmihan Kadın onun gözlerinde yanıp sönen yıldızlara
baktıkça avunuyor, umutlanıyordu. Hayatta oldukça kimselerin ona bir kötülük etmesine müsaade etmezdi. İsmihan Kadın, dalgın dalgın gülümseyerek evinin yolunu tuttu.Gözlerinde elem perdesi,kulaklarında uğultu,yüreğinde sıkıntı vardı.
Hani halkanın ucunda/ kavuşacaktım sana/ hani bir iken ayrı düşmüştük/ ve
çok iken bir olacaktık sonunda/ çoktan razı idim oysa/ razı idim gecenin
matemine/karanlığı fırsat bilene/ve korkaklığıma/ve karabasanlarıma/ oyun
oynar gibi yaşar giderdim/ kuş avlardım/ kuşları deli gibi kıskanırdım ya/
bırakmadın/ bırakmadın ki kendimden kaçayım/ koyvermedin/ koyvermedin ki
sürsün bu devran Döndü halka/ döndü olanca hızıyla/ toprak ki siyah bir halka idi/ ve geceye
saklanırdı bazen/ tuttu su ile karıştı/ su ki san bir halka idi/ rengiyle dalaşırdı
bazen/ tuttu toprağı kucakladı/ eğildim suya baktım/ suda kendimi gördüm/ kendimi sen sandım/ sarılmak için atıldım/ köprüye hıncım yalan imiş/ onu yıkarken suya karışan/ ben oldum.
Balçıktan çıktım ben/ balçıktan yoğurdum kendimi/ içerdeki dışa taştı/ dıştaki
içe çekildi/ görünen görünmeyene sataştı/ görünmeyen görünene diş biledi/
siyah halka/ san halka ile yer değiştirdi/ çekildim bir köşeye/ sessiz sedasız/
baktım olan bitene/ seni gördüm kaderimde/ ebrunun halkalarını saydım/
tastamam dört etti/ halkalardaki kıvrımları hesapladım/ tastamam senin ismin
etti/ isminin yanına beni de kazı dedim/ boyalar isyan etti
Bir de baktım ki/ ben ben değilim artık/ suretim başka bir suret/ ismim bir
başkasının ismi/ gönlüm ne yöne akar/ ben ne yöne/ verdiğin emaneti yitirdim
yollarda/ hata ettim/ kusur ettim/ affola... İsimler ki büyülüdür/ sade büyülü mü/ isimler hem de büyücüdür/ sanmam ki çıkmış olsun hatırından/ ismini "fasl-ı hazan" koyalım/ söndüğü yerde aradığını bulasın/ lâkin fasl-ı hazan demek/ fasl-ı hü¬zün demek/ söndüğü yerde/ sana kavuşmam gerek/ onun söndüğü yerde/ benim tutuşmam gerek...
Haram da / helal de/ cennetin hurileri de/ nâr-ı cehennem de/ birdir bize/ cenneti
cayır cayır yakmak/ cehennemin alevlerini söndürmektir gayemiz/ bize sade seni
gerek seni/ kirpiğimizi kalem/ gözümüzü defter eylemişiz/ nefsimizi köreltip/ kimsenin
ayıbını görmemişiz/gönül yapmayı/arş yapmaya bir tutup/gönülden gönüle/yollar
kurmuşuz/ ten türap bir olunca/ her dem yeniden doğmuşuz
Ne kabir azabı/ ne zebani zulmü/ o yardan ayrı düşmektir/ nazarımızda en dilhıraş
acı/ ne dürülür amel defteri/ ne geçilir sırat köprüsü/ rahman ve rahim olandır o dostun
ismi/ o sever/ o gözetir/ onun merhameti hudutsuzdur/ onun merhameti öfkesinden
büyüktür
Çelebi Şeyh demiş ki:
Benim mekânım balçıktır/ gıdam ise safi aşk/ korku ile beslenmez imanım/ korku
dediğin safi yalandır/ korku ile yakaran/ bir kendini sever/ aşk ile yanıp tutuşan/ geçer
serden/ her dem yeniden tutuşturur küllerini
Ve Çelebi Şeyh demiş ki:
Benim vücudum şu varlık âlemine benzer/ şu gördüğünüz nehirler, dereler benim
içimde çağlar/ ve şu dorukları karlı dağlar/ bende başlar bende biter/ çok alâmetler
vardır bende/ derebilen gelsin beri...
Divan tepeden tırnağa öfkeye boyanmış. Çelebi Şeyh zindana
atılmış.
Müsaadenle bir hikâye anlatayım?" dedi Şems. Ve işte şunu nakletti.
Vaktiyle biri Farisi, biri Arap, biri Türk, biri Rum dört ortak varmış. Ellerine geçen parayla ne yapacaklarına karar
verememişler. Farisi, "Haydi, 'engür' alalım" demiş; Arap'sa "O da ne öyle, istemem; 'ineb' alalım" demiş; Türk'se tutturmuş "Üzüm de üzüm" diye; bu arada Rum kararlıymış, "Geçin hepsini, 'ingabil' alacağız" demiş. Çok geçmemiş, kafadarlar kavgaya tutuşmuş. Nihayet dördünün de aynı şeyi istediklerini anlamışlar. Ama bu sefer yeni bir tartışma çıkmış aralarında. Her biri kendi üzümünü beğenirmiş. Biri kara, biri yeşil, biri sarı, biri mor üzüm salkımı taşırmış. Hepsi kendi
üzümünü yere göğe koyamazmış. Neyse ki oradan gönüllere tercüman bir Sufi geçiyormuş. Kavga ettiklerini duyunca dört satıcıdan birer salkım üzüm almış, bir kaba koyup üzümleri ezmiş. Üzümün suyunu çıkarıp kabuğunu atmış. Çünkü aslolan meyvenin özüymüş, posası değil.
How can love be worthy of its name if one selects solely the pretty things and leaves out the hardships? It is easy to enjoy the good and dislike the bad. Anybody can do that. The real challenge is to love the good and the bad together, not because you need to take the rough with the smooth but because you need to go beyond such descriptions and accept love in its entirety.
Elif ShafakTag: love
Her maktul katilinde yaşamaya devam eder.
Elif ShafakTag: imagination life truth experience writing philosophy
Herkesin ölümü kendi rengindedir.
Elif ShafakKim olursak olalım, dünyanın hangi yerinde yaşarsak yaşayalım, ta derinlerde bir yerde hepimiz bir eksiklik duygusu taşımaktayız. Sanki temel bir şeyimizi kaybetmişiz de geri alamamaktan korkuyoruz. Neyin eksik olduğunu bilenimizde hakikaten çok az.
Elif ShafakTag: imagination life truth experience writing philosophy
İnsanoğlu nedense anlayamadığı şeylere kötülemeye meyilli.
Elif ShafakTag: imagination life truth experience writing philosophy
Pagina 1 di 24.
prossimo ultimo »
Data privacy
Imprint
Contact
Diese Website verwendet Cookies, um Ihnen die bestmögliche Funktionalität bieten zu können.