Bu bağımsız, kendi kendine yeten zihinsel varoluş tarzının bir örneğini Goethe'nin hayatında görürüz. Champagne'daki savaş esnasında, harbin bütün kargaşası ve keşmekeşi ortasında o renk teorisi için gözlemler yapıyordu ve bu savaşın sayısız felaketleri kısa bir süre için Luxemburg şatosuna çekilmesine izin verir vermez Renk Öğretisi'ni yazmaya koyulmuştu. Böylece o bizlere takip etmemiz gereken bir örnek, bir ülkü bırakmıştı: Yeryüzünün tadı tuzu olarak bizler dünyanın selleri fırtınaları, yanımızı yöremizi istila etse de, zihinsel hayatımızın gereklerinin peşinde koşarken bizi asla hiçbir şeyin rahatsız etmesine izin vermemeli ve köle kadının değil, özgür kadının çocukları olduğumuzu hiçbir zaman aklımızdan çıkarmamalıyız. 'Sallanmış, sarsılmış fakat meyveleri dalında' özdeyişiyle birlikte kalkanlarımıza işlenmek üzere bir arma olarak rüzgarın alabildiğine sarsıp salladığı, fakat her şeye rağmen kıpkırmızı meyvelerini dallarından dökemediği bir ağacı öneriyorum.
Autore: Arthur Schopenhauer