Arsız çiçekler yetiştiriyorum.Tenekeler düşmesin diye pencerenin iki kasası arasına çıtalar çaktım.Daha çirkin oldu görünüşleri.Çiçeklerle birlikte her soluk alışımızda havayı kirletiyoruz..
Oğuz AtayTags: emptyness
Bir yaşantıyı sonuna kadar sürekli izlemenin,bitirmenin bir çeşit ölmek olduğunu hissediyor.Yarım yaşantılar sürdürerek,bütün ölümlerden kaçıyor..
Oğuz AtayTags: dead-people
Evde oturmaya o kadar alışmışım ki sanki evden çıkınca gerçek bir dünyada yaşamıyorum.Evin dışında her yer sanki aynı,sanki bütün insanlar birbirine benziyor.Ne acıklı değil mi?
Oğuz AtayTags: paranoia
Zavallı insanlarımız -kendimi de içlerine katarak- diye üzüldüm. Bütün meseleleri birbirine karıştırıyorduk. Hele ben, en Batılı müzikçiler arasında onlardanmışım gibi yaptıktan sonra, kırmızı mini etekli kadının dansını seyrederek rakı içiyordum susuz. Fakat meselelerimizde ne kadar zavallıydı. Kara suratlı halk türkücüsü ne kadar zavallıydı. Hatta bu zavallılık ortaya çıkmasın diye, onunla yakınlık kurmak bile istemiştim: Kadın dansederken, çay fincanımı ona doğru kaldırarak, içelim kardeş gibi beni şimdi bile bunaltan bir takım sözler söylemeye çalışmıştım.
Oğuz AtayOlmadı, kısmet değilmiş albayım. Mutfak temizliğiyle olmuyormuş. Uyanınca boynuma sarılmıştı uykulu kollarıyla. Ben de bütün iş bundan ibaret diye sevinmiştim, tabakların suları bile akmadan onları kurulamıştım, beni azarlamıştı, çünkü kurulama bezleri hemen ıslanmıştı, ondan azarlamıştı, beni bu kadar seven ve ikide bir kollarını boynuma saran kadın neden böyle önemsiz bir mesele için beni azarlamıştı? İyi niyetlerle iyi eserler verilemeyeceğini neden hatırlatmıştı? Neden neden neden albayım?
Oğuz AtayDaha erken. Fakat yoruldum albayım. Artık hiçbir şey yapmak istemiyorum. Gerçekten hiçbir şey yapmak istemiyorum. Hiçbir şey yapmak istemiyorum. Korkuyorum. Hiçbir şey yapmak istemediğim için kötü bir şey yapmak istemiyorum. Yavaşça yukarı çıkmalıyım. Albaya belli etmemeliyim. Korkuyorum albayım. Beni tutacak mısınız acaba? Hayır, albayıma belli etmemeliyim. Acaba ağlar mı? Yazık, ben göremeyeceğim. Bu oyunu kendi başınıza oynayacaksınız albayım. İsterseniz ben daha önce yazarım size bütün aytıntılarıyla. Hikmet'in yükselişi ve düşüşünün son kısmı olur bu. Yorgun da olsam yazarım. Bir dakika dursam. Düşünsem. Düşünemiyorum. Düşünemediğimi belli etmemeliyim. Sonra şüphelenirler. Beni götürürler. Nereye? Biliyorsun. Hayır. Bilmiyorum işte. Dinlemiyorsun. İşte, oturmuş kitap okuyor albay. Ne var ne yok albayım? Oyun sanmalı. Kimseye belli etme, olur mu? Ben gidiyorum albayım. Albayım işte geldim. Sesini çıkarma. Hayır, belli etmem. Son bir hak tanıyamazlar mıydı bana? Bırak şimdi bunları. Albayım korkuyorum. Aşağıda olanları duydu mu acaba? Bilge boş bir eve dönmedi ki. Ben döndüm. Bilge, Bilge, neden beni yalnız bıraktın? Ağlarsan, her şey anlaşılır şimdi. Albayım, kusura bakmayın, balkona kadar yürümek zorundayım. Benim durumum Bilge'ninkinden farklı. Bu parmaklıklar da çok zayıf, albayım. Neden sözlerime karşılık vermiyor? Albayım beni tutmayacak mısınız? Parmaklığa dayandım albayım. Belki de bu parmaklıklar zayıftır, ne dersiniz? İnsanın ağırlığına dayanmaz sonra. Bana bakmıyor. Sesimi duymuyor. Artık çok geç, geriye bakamam. Bütün hazırlık bozulur. Neden geriye dönemiyorum? Aşağı da bakamıyorum. Gözlerini kapa. Buraya takıldım kaldım. Beni duymuyor musunuz? Bir şey yapamaz mısınız? Düşünüyorum.
Oğuz AtayTags: hayatımın-alıntısı
Her hareketin bir anlamı var. İnsan, benim gibi hareketten vazgeçerse, bu anlamları
daha iyi hissediyor. Sigarayı yaktı; yanmış kibriti kutunun içine koydu. Her hareketini
önceden hesaplarsan hata yapmazsın; aynı zamanda, düşüncelerini hareketlerinden
ayırırsın. Ne yaptığını hatırlarsın; düşünceden harekete geçmek kolay olur böylece. Düşünmeğe başladığım sırada en son olarak sigara tablasını yere, kilimin üzerine
koymuştum, dersin. Düşünceler seni bırakınca delirtici bir şaşkınlığa, gerçeğe alışmanın
zorluğuna düşmezsin. Kaç sigara içtiğini, her birini nasıl söndürdüğünü,
kibritleri nereye koyduğunu hatırlarsın. yoksa, birdenbire sigara tablasının
içinde dört izmarit ve iki kibrit bulursan büyük bir korkuya kapılırsın:
sigaramı nasıl yakmışım? Olağanüstü bir şey mi oldu bu arada? Aklımı mı kaybediyorum? Birden her şeyi unutacak mıyım? Oysa, içinden bir ses, kibrit kutusuna koydun,
kibrit kutusuna koydun diye seni yatıştırırsa büyük bir ferahlık duyarsın;
herkese ve her şeye meydan okumak için büyük bir cesaretle dolduğunu hissedersin. Benimle kimse başa çıkamaz hesabını veremeyeceğim tek dakikam yok diye gururlanırsın. Gerçekle rüyayı birbirinden ayırırsın. Bu iki kibriti ben rüyamda yakmadım. İşte kutuyu açıyorum: içinde iki tane yanmış kibrit. Kendi kendine gülümsersin: beni daha ele geçiremediniz. Korkuların bir an sürer geçer. Sayı ile hareketi renk ile düşünceyi sadece rüyanda karıştırdığın için endişe duymazsın. Hikmetler de birbirine karışmaz. Fakat bütün bu rüyaları neden gördüğünü biliyor musun? Her şeyi biliyorum. Eyvah! Mutfağın elektriğini söndürmeyi unutmuşum. Dur, telaşlanma; gider söndürürsün.
Tehlikeli oyunlar oynanmıştır. İnsanın içinde ifade edilmez bir eksiklik duygusu kalır. Her şey başka türlü olabilirdi sanki. Bütün bu oyunlar bu kadar da kötü oynanmayabilirdi.
Oğuz AtayBen bütün insanlara hayranım Olric. Bütün satıcılar, biletçi yanlarından geçerken nasıl gülümsemek gerektiğini ve arkasından nasıl küfredileceğini biliyorlar.
Oğuz AtayKitab-ı Mukaddes'in Türkçesi çok kötü. İngilizcesi'nden karşılaştırarak okuyorum. Biri oturmuş çok kötü bir dille çevirmiş; bir kelimesi bile değiştirilemez ya: ondan sonra bir daha düzeltilmemiş. Çeviren, sanki İsa'nın Türkiye mümessili.
Oğuz Atay« first previous
Page 4 of 11.
next last »
Data privacy
Imprint
Contact
Diese Website verwendet Cookies, um Ihnen die bestmögliche Funktionalität bieten zu können.