Eğer ötesine geçebildiysen gerçekte bir sınır yok demektir.
Neldan OsmancıkYaşlılık, sonu gelmeyecekmiş gibi devam eden kara bir kış.
Neldan OsmancıkSanmakla bilmek arasındaki okyanus soğuk ve karanlıktır.
Öncelikle durduğun yerde duramazsın, yüzmelisin. Öte yandan bilmenin sahiline kadar yüzebilene de rastlanmamıştır.
Gerçeğin bilinemez olduğuna inananlar kendilerini diğerlerinden daha şanslı ve hatta bir parça daha üstün addederler. Onlara göre yaşamın biricik gerçeği de budur zaten; gerçek yoktur, her şey bizim beynimizde varolur. Ne istersek 'o' olur, nasıl istersek 'öyle' olur. Onları bekleyen son suyun soğuğunda, tek başlarına, yavaş yavaş donmaktır. Yüzseler de dursalar da sonuç değişmez.
Artık biliyor olduğunu sananları bekleyen son daha ürkünçtür. Bilmek çabalamaktan vazgeçiştir. Okyanus derinlerine çekmeye başlar. Bulutsuz bir öğlen zamanı göğün aldığı tondan, renklerin anlamsız olduğu siyaha kadar mavinin ne kadar da çok tonu olduğuna şaşarak dibe batarlar. Dibin kalabalıklığı kimseyi şaşırtmasın; orası kayıp ruhların limanıdır. Adem’in limana tepeden bakan bir evi olduğu söylenir.
Sandığının gerçek olduğuna hükmedenleri sona bıraktım. Trajiktir, onlar karşı kıyıya en çok yaklaşanlardır. Sonuna kadar çabalamaya devam ederler. Kıyının sürekli yer değiştirdiğini bile farkedemeyecek kadar aptaldırlar. Onları bekleyen son ebediyete kadar yüzmektir. En iyisinin okyanustan uzak durmak olduğu söylenir. Oysa, onlar apansız okyanus’ta uyandıkları an gelinceye dek kendilerine vaad edilen Cennet’i bekleyen zavallılardır.
Mots clés bilmek
İnsanları birer nehir olarak düşlemeyi seviyorum. kimi daha kaynağında kuruyor; kimi hiç durmayacakmış gibi aktıkça akıyor; bazısı çavlan olup bir gölcüğe dökülüyor, oradan tekrardan başlıyor akmaya ince ince; kimi başka nehirlere karışıyor, onunla bir oluyor...
Ancak hiç bir nehir yok ki, başka bir şeye dönüşmesin: bir denize, bir göle, bir buluta, bir insana. Yolculuğum ne kadar sürecek olursa olsun, bir denize dökülmeyi bekliyorum. Durmam gereken kadar orada durmayı, sonra bir buluta karışmayı, yağmura dönüp düşmeyi, bir çaya dönüşmeyi, sonra da bir nehir olup tekrardan denize dökülmeyi. Döndükçe dönüyor dünya, aktıkça akıyor su...
Blues, içine siyah girmiş mavidir.
Neldan OsmancıkYaşam ve zaman 'de jure' değil 'de facto' ilerliyor. Misal; sarsak bir trafikte yanlışlıkla ters yola girdiğinizde her iki yönde ilerleyen araçların da ilk tepkisi korkuyla karışık bir şaşkınlık oluyor. Duruma anlam veremeyen bir başka şöför de arkanızdan ters yola dalıyor; onu başkaları takip ediyor. Buna siz de dahilsiniz; bir süre sonra herkes bu 'de facto' durumu normal karşılıyor ve böylelikle kaos tekrardan düzene kavuşuyor.
Neldan OsmancıkŞükretmek için yaratıcının kim olduğunu bilmeye ihtiyacımız yok.
Neldan Osmancıkİnsan, kendisini değiştirme cesaretini gösteremedikçe bencilleşir. Hoşnutsuzluğunu, başkaları üzerinde kurduğu iktidar üzerinden iyileştirir.
Mutsuz olan bencildir, bencil olan da mutsuz.
Sesinizi kimsenin işitmiyor olduğunu anladığınız an, bugüne değin ne kadar da çok insanın sesine kulak kapatmış olduğunuzu farkedeceğiniz andır.
Neldan OsmancıkVarlık da yokluk da birer 'biçim' olmaktan öte anlam taşımaz; varolmuş olanın mutlaka yokolacağı gerçeği ile başedememek trajik bir durumdur. Ancak varlıkla yokluk arasında kalmak, yokolmadan önce 'yok' olmak gereğinden fazla sefil bir tad bırakır insanda. Başlangıçta böyle değildi ama bir süre sonra o tadı almaya başlamıştım. Sevimsiz bir durumdu.
Neldan Osmancık« ; premier précédent
Page 3 de 3.
Data privacy
Imprint
Contact
Diese Website verwendet Cookies, um Ihnen die bestmögliche Funktionalität bieten zu können.